Kayıtlar

Edip Cansever’in Uyumsuzu: “Çağrılmayan Yakup”

Resim
Edip Cansever’in Uyumsuzu: “Çağrılmayan Yakup” Modernleşme, 18. Yüzyılda Avrupa’da sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda meydana gelen köklü bir değişim hareketidir.   Sanayileşme, kentleşme, ulus devletler, demokratikleşme ve kapitalizm tarihte yepyeni olgular olarak karşımıza çıkmıştır. Bu gelişmeler yalnızca Avrupa’da etkili olmakla kalmayıp aynı zamanda diğer bölgelere de hızla yayılmıştır. Modernleşme toplum hayatında çok büyük avantajlar ve kolaylıklar sağlasa da kişisel olarak bireyler üzerinde birtakım problemleri de beraberinde getirmiştir. Sanayileşme, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, hızla büyüyen nüfus, kentleşme gibi sebeplerle yeni bir yaşantı içine giren insanoğlu, bu düzene uyum sağlamak konusunda çeşitli sıkıntılar yaşamıştır (Arıkan 2017: 39). Modernleşme ile birlikte mekanikleşen bir dünyanın içinde kalan insanlar birbirinden farkı olmayan birer yapı haline gelmeye başladılar. Standart insan tipi üretmeye başlayan bu kapitalizm çağı birçok in...

SAİT FAİK ÜZERİNE BİR İNCELEME VE “YILAN UYKUSU”

Resim
SAİT FAİK ÜZERİNE BİR İNCELEME VE “YILAN UYKUSU” “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” Sait Faik Abasıyanık Sait Faik’in hikâyeleri, Türk hikâyeciliğinde bir dönüm noktasıdır. Hem Türk hikâyesini modernist bir çizgiye taşıdığı hem de kendinden sonra gelen sanatçılar üzerinde derin etkileri olduğu söylenebilir.  Sait Faik ölümünden önceki son eseri olan “Alemdağ’da Var Bir Yılan” a kadar olan kitaplarında daha çok toplumsal temalı konuları işledi. Eserlerinin karakterlerini daha çok sıradan insanlar oluşturdu. Bazen kahvehanedeki yaşlı bir insan, bazen bir balıkçı ya da yolculukları sırasında gözlemlediği insanlar. Bizlere bu insanların bilmediğimiz, günlük hayatta dikkat bile etmeyeceğimiz yönlerini gösterdi.  Zaman zaman da topal bir martıdan ya da dülger balığının ölümünden söz etti. Bu hikâyelerin bizleri saran sıcaklığı, günlük yaşantımızda fark etmediğimiz detayları ve ...

Cemil Meriç ve Yalnızlık

Resim
“ Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi. ” Münekkit, sosyolog ve bir tefekkür adamı Cemil Meriç Jurnal’de böyle tanımlar kendini. Onun yeri her zaman kütüphanelerdi ve kendini soyutladığı Fildişi Kule. Yazdıklarını denize atılmış bir şişeye benzetiyordu Meriç. " Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar." Yalnızdı. Yalnız ve sevgiye muhtaç. Tenin açlığı, ruhun açlığı, çocukluğundan beri içinde açılmış gediklerin birer yansıması. Çocukken de yalnızdı. Göçmen bir ailenin oğluydu Meriç. Göçmen bir aile, düşman bir çevre ve keşfedilmesi zorunlu bir dünya… Yaşıtları oyunlar oynarken, o oldukça farklıydı. Dört yaşında okumayı öğrendi. Kitapların dünyasına ilk o zaman girdi. Yalnız kalmak, dışlanmak ve kitaplarda yaşamak. Kitaplara kaçış bir teselliydi, bir limandı. Başka dünyalara girmek, başka karakterlerde yaşamak. Bu duygularını m...